banner
Gündem

KAÇ LİNCE KADAR DAYANABİLİRSİNİZ?

Linç kültürü, insanın var olduğu her yerde ve zamanda mevcuttu. Azınlıkta kaldığınızda ya da suçlu olduğunuza inandıklarında insanlar bir anda büyük bir kitle oluşturur ve sizi linç eder. Kitleler Psikolojisi..

KAÇ LİNCE KADAR DAYANABİLİRSİNİZ?
banner

Linç kültürü, insanın var olduğu her yerde ve zamanda mevcuttu. Azınlıkta kaldığınızda ya da suçlu olduğunuza inandıklarında insanlar bir anda büyük bir kitle oluşturur ve sizi linç eder. Kitleler Psikolojisi kitabının yazarı Gustave Le Bon nasıl oluyor da insanlar kitle hâlindeyken başka birine dönüşüyor, kitlenin içindeki insanın kendi kimliği nasıl eriyor, bunları belli sosyolojik ve psikolojik temellere dayandırarak açıklamaya çalışmıştı.

 

Günümüzde ise bir linç türü olarak sosyal medya linci karşılıyor bizi. Zamanımızın büyük bir kısmını ayırdığımız sosyal medya, yalnızca vakit geçirmemizi sağlamıyor. Günlük hayatta ulaşma şansımız olmayan insanlara ve kurumlara ulaşma şansı yakalıyor, sanal arkadaşlıklar ve bağlantılar kuruyoruz. Bununla birlikte mağduriyet yaşadığımız bir alanda sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bir mağduriyet gündem olduğunda yetkili kişilerde daha fazla sorumluluk duygusu oluşuyor çünkü çoğunluğun tepkisini çeken bir konuda hiç kimse, üzerine düşeni yapmadı gibi tepkilerle karşılaşmak istemiyor. Normalde üzerine düşülmeyen pek çok olay bu şekilde çözümlenebiliyor. Bu işin güzel tarafı ama bir de karanlık tarafı var ve zaten film burada kopuyor. Bir olayın arka yüzünü bilmeden, neyi savunduğunu bile anlayamayan birçok insan, başka bir kişi ya da grubu çok rahat yaftalıyor. Birkaç kişi tarafından başlatılan eylem kısa sürede büyük bir kitlesel harekete dönüşüyor. Somut bir linç olmadığı için insanlar klavyeden çıkan kelimelerin ağırlığını pek hesaba katmıyor. Bütün hakaretler, ruh sağlığını zedeleyici cümleler art arda sıralanıyor. Lince uğrayan kişi büyük bir şok içerisinde kalıp ya sosyal medyasını kapatıyor ya da eli ayağı titrer vaziyette birilerinden yardım istiyor.

 

Kim haklı peki? Bilmiyorum ama ben oyumu ağzı iyi laf yapandan ya da takipçisi çok olandan yana kullanıyorum. Karşıdaki kişinin ruh sağlığı ne durumda, hakkında yazılanları kaldırabilir mi? Bilmiyorum, tanımıyorum ki. Ama sosyal medyada o kadar hukukumuz var. Olsun, sileriz biter. Sosyal medyada saatlerce tartıştığımız, hakaretleştiğimiz insanları telefonun öteki ucunda bırakıp rahat rahat uyumak da pek normal değil sanki. Ama zaten tanımıyordu değil mi? Engelleriz gider.

 

Bir de işin ifşa meselesi tarafı var. İnsanların kendi aralarındaki çelişkili hesapları, sanal ilişkilerden doğan mağduriyetler- kim mağdur, kim haklı bilmiyoruz tabii- devreye girince iki kişinin arasında geçen konuşmalar bir anda ortalığa saçılıyor. Gizli olan ve gizli kalması gereken konuşmalar, büyük bir kitlenin tartışma alanı hâline geliyor. Bu mecrada ifşa edildiği için intihar eden insanlar bile oldu. Çünkü büyük bir kitlenin hedefi hâline gelmek, kaldırması kolay bir durum değil. Hele ki işin içine iftira, karalama de girmişse sapla saman, yalanla dolan, hepsi birbirine giriyor. Bazılarının işine bile geliyor bu durum. Hadi bakalım biraz mağdur edebiyatı yapalım da insanlar bizi tanısın. Peki karşıdaki kişi ne olacak? Buna cevap yok. Peki ya gerçek mağdurlar, onlara inanmayacaklar bizim yüzümden.

 

Olsun, bizene…

 

Sanal ortamda yayılan bir hava hepimizin üstüne siniyor. Mesele başkalarını düşünerek yaşamak değil başkalarını da düşünerek yaşamak ve bu durum sosyal medya için de geçerli. Çünkü elimizdeki klavyenin ucundaki de bir insan. Sosyal medyayı sanırım yanlış anladık ya da yanlış yorumladık ve bu sebepten farkında olarak ya da olmayarak birbirimize zarar veriyoruz. Bu durumun önüne geçilecek bir yöntem bulunmazsa daha çok zarar göreceğiz gibi duruyor. Söyleyin bakalım, siz kaç lince kadar dayanabilirsiniz?

banner

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

banner


ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL


flf motor enerji bilişim ltd. şti. web yazılım tasarım ucuz çelik ev prefabrik site fiyat konteyner bungalov tiny house program web sayfası