banner
Köşe yazıları

KAÇACAK YER ARIYORUZ BİRBİRİMİZİN HÜZNÜNDEN

“Hüzün ki en çok yakışandır bize belki de en çok anladığımız”   Hilmi Yavuz   Korkuyoruz, koşuyoruz, yürüyoruz, yitiriyoruz. Zor inanıyoruz, zor güveniyoruz, zor mutlu oluyoruz. Geç kalıyoruz, acele ediyoruz…

KAÇACAK YER ARIYORUZ  BİRBİRİMİZİN HÜZNÜNDEN
banner

“Hüzün ki en çok yakışandır bize

belki de en çok anladığımız”

 

Hilmi Yavuz

 

Korkuyoruz, koşuyoruz, yürüyoruz, yitiriyoruz. Zor inanıyoruz, zor güveniyoruz, zor mutlu oluyoruz. Geç kalıyoruz, acele ediyoruz. Tanışıyoruz, tanımıyoruz. Tanıtıyoruz, tanınmıyoruz. Anlaşıyoruz, anlaşılmıyoruz. Anlatıyoruz, duyulmuyoruz. Koştuğumuz bir dünya ağrısı, içimizde büyüyen insan olmanın ağırlığı, hatırlamanın unutturduğu, vazgeçmenin bağışladığı, affetmenin bıraktırdığı…

 

Güldürecek bir şeyler lazım, iyi edecek bir söz, tutunacak bir dal… Ya güldürmüyorsak, iyi edecek bir sözümüz yoksa, tutunacak bir dal değilsek ne olacak? İşte o zaman kaçacak yer arıyoruz birbirimizin hüznünden. Derdimiz bize yetiyor, sıkıntımız büyük, paramız az, yüreğimiz yaralı, inancımız yenik. Başkasının hüznünü alacak gücümüz mü var? Herkes kalbinden yaralı, zamandan yorgun, insandan şikayetçi. Yalan gerçekten daha büyük yer kaplıyor, sahte sahiden daha çok değer görüyor, gösterişli samimiden daha çok para ediyor. Parasız hiçbir şey olmuyor, parayla da hiçbir şey olmuyor. Olması beklenen nedir, ona da net bir cevap yok.

***

Bizi bir araya getiren ortamların pek çoğunda bir arada değiliz, hepimiz başka aralardayız. Fikrimiz başka, derdimiz başka… Hayatın üstümüze saldığı tek bir ters yönlü rüzgâr, kurduğumuz her şeyi bir anda hiç ediyor, içine girmek için inşa ettiğimiz evlerin dışında kalıyoruz. Bana günümüz insanının kalbini en çok yoran şeyi sorsalar “sığamamak” derim. Bizi hiçbir yere sığdırmayan şey dünyaya tam bir aidiyet hissetmeyişimiz ve bu his yalnızca günümüz insanına ait değil. İnsan dünyayla tanıştığı günden beri onun yaratılışına uygun bir yaşam tarzı yerine kendi hisleri, zevkleri ve fikirleri üzerine yeni bir dünya kurma arzusu duydu. Birbirinden farklı tabiattaki bu insanların her biri dünyayı kendine göre tasarlamak  isteyince de olanlar oldu. Dünya hiçbir şeye benzemeyen, tuhaf, her anlamda tutarsız dağılım gösteren bir yer haline geldi. Sonra kendi elimizle bozduğumuz bu yerden rahatsızlık duymaya başladık ve onu kötü, zalim dünya olarak tanımladık. Belki birbirimizin hüznünden kaçışımızın da sebebi buydu, birbirimize dünyaya nasıl sığmadığımızı ve ait olamadığımızı hatırlatıyorduk. Belki hüzün, insan olan yerlerimizi ele veriyordu ve unutmak isteğimiz yerlerimiz yüzümüze çarpılmasın diye çareyi kaçmakta buluyorduk. Hâlbuki birbirimizden kaçarken kendimizden kaçıyor ve kendimize döndüğümüzde birbirimize çarpıyorduk. Bu kaçış bize hüzünsüzlük bağışlamayacaktı çünkü hüzün hepimizin en iyi anladığıydı.

Birbirimizin hüznünden kaçmadığımız bir yerde, yani öyle bir yerde durabilirsek şunu çok iyi anlayacağız ki birbirinin hüznünden kaçmayanlar için yaşamın anlama dönük yüzünde bitmeyen bir ümit, solmayan bir çiçek ve bittiği yerin toprağında yeniden yeşeren bir dirayet vardır.

banner

YORUMLAR (1)

banner


ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL


flf motor enerji bilişim ltd. şti. web yazılım tasarım ucuz çelik ev prefabrik site fiyat konteyner bungalov tiny house program web sayfası