Bugün bir toplumun aydınlanma sürecini gözler önüne sereceğiz sayın okur. Bu yüzden aydınlık bir yol için önce karanlığın içinden geçmek gerektiğini söylemek zorundayım sizlere. Birçok kitabın basılmasının ve okunmasının yasaklandığı..
Bugün bir toplumun aydınlanma sürecini gözler önüne sereceğiz sayın okur.
Bu yüzden aydınlık bir yol için önce karanlığın içinden geçmek gerektiğini söylemek zorundayım sizlere.
Birçok kitabın basılmasının ve okunmasının yasaklandığı bir dönem düşünün. Özellikle kilise aleyhinde kitap yazanların tutuklandığını veya asılarak idam edildiğini. Bunun uzun yıllar boyu devam ettiğini…
Şimdi sizin de az çok aydınlandığınızı düşünüyorum sayın okur. Yukarıda söylediklerim, Avrupa’nın bilim, kültür ve sanat alanında ilerleme kaydedememesine sebep olmuştur.
‘Orta Çağ Avrupası’nı karanlık olarak niteleme sebebimiz Batı’nın birtakım geri kalmışlıklar yaşaması, zamana, çağa, yaşanan gelişmelere ayak uyduramama ve yetişememe durumuyla ilişkilidir. Bunun temel sebebi biraz önce zikrettiğimiz egemen kilise anlayışından kaynaklanmaktadır.
Karanlık olarak Orta çağ Avrupası’nı işaret etme sebebimiz ise çağdaşları altın çağı yaşarken kendisinin buhran dönemlerinden geçmiş olmasıdır. Özellikle Doğu’nun sanat, edebiyat, bilim, mantık, astronomi, felsefe gibi konulara ağırlık verdiği süreçte, Batı’nın aydınlıktan bihaber olması onu uzun yıllar karanlığa gömmüştür.
Nitekim Batı’nın aydınlanma hikayesi de zaten Doğu’nun topraklarında yetişmiş, bilim ve sanat insanlarının düşüncelerinin filizlendirilmesiyle başlar.
Batı toplumunun, 8. yüzyıl itibariyle altın çağ yaşamaya başlayan Doğu (İslam alemi) insanı gibi bir çağ yaşaması ancak 17.-18. yüzyıllara denk düşmektedir.
****
Batı dillerinde Alberuni veya Aliboron olarak tanınan El-Birunî’nin, astronomi ve matematik kitapları bulunmakta, tıp, biyoloji, bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde çalışmaları olduğu bilinmektedir.
Çağdaşlarına ve kendinden sonraki nesillere aydınlık bir yol çizen ünü Avrupa’ya yayılmış İbn-i Sina’nın tıp alanında bırakmış olduğu eserler bugün Batı’nın temel aldığı çalışmalardandır.
İbnül Heysem’in fikirleri günümüz teknolojisinde yaygın kullanılan kameranın keşfine yol açmıştır. Karanlık bir odada, küçük bir delikten, bir resmin başka bir zemine yansıtılmasının yolunu bulan Heysem’in keşfine daha sonraları karanlık kutu adı verildi.
Düşünceleri ve eserleri kendi yaşam sınırlarını aşan bir başka bilim insan ise ünlü astronom, gök bilimci, müzisyen, mantıkçı ve filozof Farabi’dir.
Right kardeşlerden bin yıl önce uçmaya cesaret eden Abbas İbn-i Firnas ise dünyada ilk uçağı yapan bilgindi.
Cerrahinin babası olarak ifade edebileceğimiz Ebul Kasım Zehravi’nin icat ettiği ameliyat malzemelerinin çoğu günümüz hastanelerinde hala kullanılmakta.
Zamanı gösteren filli saatin mucidi El Cezeri’nin mühendislik alanındaki çalışmalar olmasaydı sanayi devriminin yaşanması kim bilir hangi yüzyıla tekabül edecekti…
***
Hepsi bizim insanımızdı. Bizlerin yaşadığı topraklara fikir ve çeşitli icatlar ektiler. Fakat filizlenen tohumların büyümesini sağlayan suyu, Batı toplumu verdi. Tohumlar büyüyüp meyve vermeye başladığında ise doğal olarak en çok Batı toplumu faydalandı.
Karanlığın buhranında, aydınlıktan bi haber gözler…
Nasıl oldu da karanlığın içinde toprağın can suyunu verebildiler?
Ben söyleyeyim sayın okur.
Karanlıkta kalmış gözler aydınlığın farkına okuyarak vardı.
Önce kutsal kitapların çevirisi yapıldı. Sonra çeviri eserler çoğaltıldı. Herkes okumaya başladı. Öyle ki Batı’da okumayan kalmadı; hırsızlar, cellatlar bile okuyordu.
Okudukça ufukları, bakış açıları genişledi.
Doğu altın çağını yaşıyordu. Batı neden karanlıkta kalacaktı ki?
Ayağa kalktılar, toprağa ekilen tüm fikir ve buluşlara su verdiler. Toprağa bir düşünce ekmek ve ona su verip büyütmek, bir toplumu şahlanmaya hazır hale getirmek demekti sayın okur.
Batı, Doğu’nun ektiği tohumlara sahip çıktı, karanlıklar aydınlığa kavuştu.
Peki ya biz?
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)