GÜN, ‘BİZ SADECE EFE’NİN DE HERKES GİBİ YAŞAMASI İÇİN ÇABALADIK. ÇOK ŞÜKÜR ALLAH’A, ÇABAMIZIN KARŞILIĞINI ALDIK’ Doğduğunda astım hastası olan ve 9 aylıkken Serebral Palsi hastalığı teşhisi konulan 12 yaşındaki..
GÜN, ‘BİZ SADECE EFE’NİN DE HERKES GİBİ YAŞAMASI İÇİN ÇABALADIK. ÇOK ŞÜKÜR ALLAH’A, ÇABAMIZIN KARŞILIĞINI ALDIK’
Doğduğunda astım hastası olan ve 9 aylıkken Serebral Palsi hastalığı teşhisi konulan 12 yaşındaki Efe Gün, ailesinin verdiği zorlu mücadeleler sonucunda 4.5 yaşında yürümeye başladı. Doktorların bir mucize olarak gördüğü olayda aile, Efe’nin hastalığındaki gelişmeye henüz sevinemeden otizm teşhisinin konulmasıyla bir kez daha yıkıldı.
Çabalarıyla Efe’nin Serebral Palsi hastalığını yenerek ayağa kalkmasını sağlayan Gün ailesi, otizm için de eğitim seferberliği başlattı.
‘Umut yoktu, umudumuz çabamızdı. Bir mucize oldu ve hem çabamız hem Efe’miz kazandı’ diyen anne Neriman Gün, “Eşimle birlikte oğlumuzun yaşadığı türlü zorlukları çabalarımızla atlattık. Efe’nin önünde yürüyeceği çok uzun bir yol var. Biz Efe’nin ebeveynleri olarak onu zorlu hayat mücadelesinde hayata ve topluma kazandırmaya çalıştık” dedi.
Egemen Gazetesi Muhabiri Sümeyye Çalışkan’ın sorduğu anne Neriman Gün’ün anlattığı Efe’nin azim dolu öyküsünden geriye kalanlar…
Bize Efe’den bahseder misiniz?
Efe Mehmetçik Ortaokulu’nda otizm alt sınıfında okuyor. 12 yaşında, 7. sınıfa gidiyor. 4 kişilik bir sınıfta ders alıyor hem de özel eğitim okulunda eğitim görüyor.
Efe’nin hastalıklarının tespiti nasıl oldu, süreci bize anlatır mısınız?
Oğlum doğduğunda astım hastasıydı. Ve diğer bebeklerden farklı bir bebekti. Benim oğlum sürekli uyuyordu. Uyumaya meyilli bir çocuktu. Herhangi bir ağlama yoktu. Bu sebeplerden dolayı doktorlar oğluma birkaç inceleme yapmak istedi. Biz de onun daha iyi bir yaşam sürmesi adına hemen kabul ettik. Efe 9 aylıkken biz bu sürece başladık. Bir buçuk yaşına kadar çeşitli testler ve incelmelerin olduğu zorlu bir süreç geçirdik. Sonuç olarak oğlumun Serebral Palsi (SP) hastası olduğuna dair kesin tanı konuldu. Böyle bir hastalığının olduğunu öğrenmek bizi alt üst etti. Günlerce ağladım. Kabul edemedim bu hastalığı. Oğluma her baktığımda yüreğim parçalanıyordu.
Serebral Palsi nasıl bir hastalık ve hastalık sürecinde Efe’nin hayata tutunması adına neler yaptınız?
Serebral Palsi hastalığının bizi bu denli etkilemesinin sebebi çok ağır bir hastalık olmasıydı. Efe’nin doğum sırasında beynine oksijen gitmediği için beyin damarları hasar almış. Bu hastalık tüm vücudu etkileyen bir hastalık. Efe’de ki hastalık tipi hipotonik denilen kasların yumuşaklığı. Beynindeki iki damar hasar gördüğü için hem koluna hem bacağına hem gözlerine vurdu. Gözlerinde kayma vardı. Yeme çiğneme işlemini de kendisi yapamadığı için sıvıyla beslemek zorunda kaldık. Neredeyse vücudundaki hiçbir kas gelişmiyordu. Bu hastalığa sahip kişiler ömür boyu yatağa bağımlı kalıyorlar. Ama biz Efe’mizi ayaklandırdık. 4 buçuk yaşına kadar Efe’yi sıvıyla besledik. Ağızdan vermeye çalışıyorduk ama bir taraftan da geri çıkıyordu. O zamana kadar sağ kolu sağ bacağı tutmuyordu. Kafasını desteklemem gerekiyordu. Tam da bu zorlu evrelerde Ankara’da bir gelişim uzmanı doktor beni kendime getirdi. Ben mahvolmuştum, sürekli olarak ağlıyordum. Tükenme derecesine gelmiştim. Bana dedi doktorumuz dedi ki: “Böyle Efe’ye hiçbir faydanız yok. Ona bu şekilde yardımcı olamazsınız. Çünkü gerçekten hastalığa üzüntüyle saplanıp kalmak asla tedavisi için çözüm değildir. Öncelikle siz ayağa kalkacaksınız kendinizi toparlayacaksınız. Sonra evladınıza yardımcı olacaksınız.”
Sonraki süreçte nasıl bir yol izlediniz?
Doktor bana ‘Her şey düzelecek diyemiyoruz. Ama düzelmemesi için de bir engel yok’ dedi. Bu konuşma bana bir ilaç gibi geldi. Hemen eşimle birlikte araştırmalara başladık ne yapmamız gerekiyor diye. Öncelikle fizik tedavi merkezine gittik. Efe için yoğun bir tedavi aldık burada. Bitkisel yağlarla masajlar yapmaya başladık. Ayaklarından çenesine varana kadar vücudunun her yerine masajlar yaptık. Onun hiçbir şeyden mahrum kalmaması için çabaladık. Efe’de çok gayretli ve hırslı bir çocuktu. Çevreye karşı pek bir tepkisi yoktu ama güler yüzlüydü. Biz onun gülümseyen yüzüne bakmaya doyamadık. Onun hareket kısıtını en aza ne kadar indirebiliriz diye sürekli çaba harcadık. Bu da bizi teselli ediyordu açıkçası. Tedavi aşamasında yaptığımız her şeyin bir sonuç verdiğini gördük. Vücuduna cihazlar bağlayarak alıştırma yaptık. Kaslarının hareket halinde olması için sürekli egzersiz yaptırmaya çalıştık. Denize götürdük. Denizde yaptığı egzersizin çok faydası dokundu. Deniz, Efe’nin vücuduna iyi geldiği gibi ruhuna ve psikolojisine de iyi geldi.
Bu süreçte çevrenizdekilerin sizlere nasıl bir desteği oldu?
Etrafımdaki herkes boşuna çabalıyorsun, Efe ayağa kalkamaz dedi. Allah bu imtihanı sana verdi hayırlı olan budur kendini yıpratma dediler. Elbette Allah verdiyse başımızla birlikte kabul ederiz sıkıntıları. Ama biz zaten Allah’ın verdiği sıkıntıya isyan etmedik. Sadece Efe’nin de herkes gibi yaşaması için çabaladık. Çok şükür Allah’a, çabamızın karşılığını aldık. Umut yoktu, tek umudumuz çabamızdı. Bir mucize oldu ve hem çabamız hem de Efe’miz kazandı. Oğlumuz artık yürüyor, yemek yiyor, henüz tam anlamıyla konuşamıyor ama söyleyebildiği kelimeler var. Seviniyor, üzülüyor çok fazla kelime kullanamasa bile tepki verebiliyor. Bunlarda onunla iletişim kurmamızı kolaylaştırıyor.
Bu hastalığa yakalanan herkes yatağa kalmaya mahkum dediniz ama Efe’yi ayaklandırmayı başardınız. Tıp dünyası bu durumu nasıl karşıladı?
Tabi bu durum karşısında doktorlar da hayrete düştü. Efe’nin sonuçlarına defalarca baktılar. O Serebral Palsili çocuğun Efe olduğuna inanamadılar. Bu bir mucize dediler. Ama o gün de otizm teşhisi kondu. Aksaray’a dönerek rehberlik araştırma merkezinde eğitimlere başladık. Çünkü otizm bambaşka bir şeydi. Efe ile beraber bizler de eğitim aldık ona nasıl davranmamız gerektiği konusunda. Otizmin çok çeşidi vardır. Sosyal ortamlar, otizmli insanlara korkutucu gelebilir. Birçok otizmli insan, insanlarla iletişime geçemez. İnsanlara dokunamaz ve kendisine dokunulmasını istemez. Ama Efe sosyal ortamlarda bulunabiliyor. Önceden öfke nöbetleri yaşıyordu. Kasılmaları vardı. Epilepsi hastalığı ortaya çıkmıştı. Elindeki eşyaları fırlatıyordu, ağlıyordu. Ama son iki yıldır ilaçlarını kullanıyor, eğitimlerini alıyor, ne nöbet geçiriyor ne de diğer sıkıntılar baş gösteriyor. Bunların hepsi çok büyük gelişmeler. Şu an için tek sıkıntısı küçük kaslarını harekete geçirememesi. Terlik giyemiyor kendi başına, kalem tutamıyor. Ama bu haliyle bile öğretmenler gününde bir afiş tasarladı. Etrafındakileri örnek alabilen, onları çok çabuk taklit edebilen bir çocuk Efe. Herkesi gayet güzel bir şekilde anlıyor. Ama işine gelirse yapıyor işine gelmezse hiç umursamıyor. Bu da otizmin bir özelliğiymiş. Bu bozukluğun tek çözümü eğitim. Otizmli insanlar ne kadar iyi eğitim alırsa o kadar topluma kazandırılıyor. Röportaj: Sümeyye ÇALIŞKAN
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)