banner
Köşe yazıları

TAM OLARAK NEREDE DURUYORSUN?

“Rabbim kovulduysam cennetten hayatın kaçıncı basamağında durayım?”   Cengizhan Konuş Kimsenin dikkatini çekmeyen evin önünden yıllarca aynı sıradanlıkla geçiyorsun. Sonra bir gün o ev düğün ya da cenaze kapısı oluyor…

TAM OLARAK NEREDE DURUYORSUN?
banner

“Rabbim kovulduysam cennetten

hayatın kaçıncı basamağında durayım?”

 

Cengizhan Konuş

Kimsenin dikkatini çekmeyen evin önünden yıllarca aynı sıradanlıkla geçiyorsun. Sonra bir gün o ev düğün ya da cenaze kapısı oluyor. Değersiz bir kapı eşiğinde oturacak yer arıyorsun. Onca kişinin arasındaki ufacık boşluk, değer kazanıyor. Oturacak bir sandalye bulmak büyük lüks haline geliyor. Sonra insanlar yavaş yavaş çekilmeye başlıyor ve iyice kuruluyorsun o kapı eşiğine. Tam rahat rahat otururken kalabalık hızlıca dağılmaya başlıyor ve en sonunda kimse kalmıyor, herkes evine çekiliyor. O an kendine bulduğun yer, altına çektiğin sandalye sıradan bir şey haline geliyor. Bunca kalabalığın arasında oturacak bir yer bulmanın hazzından oluyorsun ve o evin önü tekrar dikkat çekmeyen bir yer haline geliyor. Seni o eve bağlayan şey, bunca kalabalığın içinde kendine küçük de olsa bir yer edinmiş olmak yani mesele büyük bir yer edinmekten ziyade insanın olduğu yerde bir yer edinmek. Bu sebepten insan nereyi zapt etmişse oraya dikiyorsun gözünü. Köydeki bin dönüm tarlaya lanet ediyor, şehirdeki kırk metre kareden hayat umuyorsun. Bir şeyin değerini belirleyen insan çokluğu oluyor. Hem herkesin birbirinden kaçmak istemesi hem de kimsenin yalnız kalmak istememesi, çelişkili olsa da tam olarak durduğumuz yer bu.

***

Peki orası neresi? Modern bir yabaniliği kabul ediyor musun ya da yok sayılmaya tahammülün var mı? Şehir seni her türlü yok sayıyor aslında. Kalabalığın içinde azalıyorsun ama ne olacak ki azınlığın içinde var olmaktan daha iyi. Öyle mi? Belki öyle. Ufalanan ekmek kırıntıları gibi birbirine benzeyip, birbirine karışıp kimsenin dikkat alanına girmeden yola devam etmek… Fark edilmek yoruyor çünkü. Herkese bir şeyler anlatmak yoruyor. Ayşe teyzenin gönlü olsun diye ses etmemek, Mehmet amcanın hatır kırılmasın diye başına gelenleri yeniden yeniden anlatmak. Kimsenin seni tanımadığı bir yerde yeni bir başlangıç, hepimizin içinden bir kere de olsa geçmedi mi bu istek? Tanımak yoruyor, tanınmak yoruyor ya tanınmamak? Tanınmamak insana ne yapar haberin var mı? Tanınmamayı dileme, orası daha büyük bir boşluk desem de tanınmamak diye bir şey yok zaten. Yeniden başladığın her yer kısa bir süre sonra seni tanınır hale getiriyor. Ahmet amcaya dert anlatmıyorsun ama projeni patrona beğendirmek zorundasın, işçiysen zaten işin zor. Şimdi kalk köyde yeniden başla her şeye, mümkün mü? Değil. Köy romantizmi modası da geçti zaten, ekmek aslanın midesinde, ekmeğin nerede sen orada.

***

Peki sen dostum, kimsenin dikkatini çekmeyen o ev olabilir misin? Hayatındaki herkes aynı sıradanlıkla geçmiş midir kapından?

Sonra bir düğün ya da cenaze kapısı olmuş musundur?

Peki sen güzel dostum, sende oturacak bir yer aramış mıdır insanlar? Eşiklerine kadar yığılmışlar, sonra yavaş yavaş çekilmişler midir? Bir zamanlar içinde oturacak sandalye bulmak lüksken, şimdilerde herkes kendi evine çekilmiş, içini tenha bırakmış mıdır? Sonra aynı dikkat çekmeyen ev olmuş musundur kendinin derininde? Tam olarak nerede duruyorsun dostum, bana anlatır mısın durduğun yerin felsefesini? Hayatın kaçıncı basamağında durduğunu biliyorsan bana da öğretir misin nerede durmam gerektiğini?

banner

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

banner


ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL


flf motor enerji bilişim ltd. şti. web yazılım tasarım ucuz çelik ev prefabrik site fiyat konteyner bungalov tiny house program web sayfası